26 Şubat 2014 Çarşamba

Kırık Kucaklaşmalar Üzerine Bir Sohbet

Sinema Kulübümüzde film sohbetlerimiz devam ediyor. Onuncu akşamımızda temamız "görmek" idi.
İki  kısa film ile başladık.
İlki bir Türk filmi "Oyun". 



İkincisi "The Power of Words" 



Asıl filmimiz ise Kırık Kucaklaşmalar idi. 


Konuşmamızın satır başlarında şunlar vardı: 

"Los Abrazos Rotos" (Kırık Kucaklaşmalar, Broken Embraces) Pedro Almodovar'ın 2008 yılında gösterime girmiş olan filmi. Yönetmen, filmin senaryosnu siyah kumları ile ünlü El Golfo Plajı'nda 90'lı yıllarda çekmiş olduğu fotoğrafın bir kıysıındaki minik bir detaydan, yani birbirine sımsıkı sarılı çiftten hareket ederek yazmış. Bu fotoğrafın benzeri filmde üç kez görülebiliyor. 

Jenerik flmlerde ışık hazırlığının nasıl yaıldığını gösteren belgesel görüntülerinden oluşuyor. Filmin ilk sahnesi, Mateo Blanco isimini taşıyan ancak kör olması ile birlikte arık Harry Kane ismini kullanmaya başlamış bir yönetmenin gözlerinden başlıyor. Böylelikle daha filmin ilk karelerinden izleyeceğimiz seyirliğin görmek ve sinema üzerine olduğunu anlıyoruz. 

Harry Kane ismini incelediğimizde Orson Welles'in canlandırdığı iki önemli film karakteri aklımıza geliyor: "The Third Man" filmnideki unutulmaz  "Harry Lime" ile "Citizen Kane" filminin esas oğlanı. Bu iki karakterin isminin birleşmesinden doğan yeni ad bize elbette Orson Welles'ın başına gelenleri anımsatıyor. Ctizen Kane filminin aslında o dönemlerde büyük güç sahibi medya kralı William Randolph Hearst'ün yaşam öyküsünün parodisi olduğunu bilen bilir. Böyle olunca Citizen Kane'in kazandığı başarı Welles'e bir hayli korkulası, güç sahibi düşmanı da kazandırmıştır. Bu yüzden ikinci filmi "The Magnificent Ambersons"ın (Muhteşem Ambersonlar) çekimini bitirince stüdyo yönetmeni devre dışı bırakarak filme el koymuş, kayıtları kurgu masasında tanınmaz hale getirmiş ve sonuçta berbat bir ikinci film Welles'ın kariyer hanesine yazılmıştır. Buradan filmdeki karakterin Welles ile benzer bir kader ortaklığı taşıdığını da anlıyoruz. 

Filmin öyküsünü anlatmayacağım ancak içinde gizli üç adet sorunlu baba oğul ilişkisi var. İlki Henry Miller ve ömrü boyunca gizlemeye çalıştığı down sendromlu oğlu, ikincisi güçlü iş adamı ve yönetmen olmaya çalışan eşcinsel oğlu, bir de filmin içinde gizlenmiş baba oğul ilişkisi var ki bunların ilişkisi yok denecek düzeyde olduğu için ilişkilerinde baba oğul olarak sorun yok. 

Bu ön bilgilerden hareketle filmin aslında Almodovar'ın kendi hayatından ve diğer filmlerden ödünç aldığı anlar üzerine kurulu bir öyküye sahip olduğu söylenebilir. Film bir çok filme ve oyuncuya güzelleme niteliğinde. Audrey Hepburn, Ingrid Bergman, Italya'ya yolculuk filmi, Fellinini'n film çekme teknikleri ve nihayet seneler önce yönetmenin uluslararası tanınılırlığını yaygınlaştıran "Sinir Krizinin Eşiğndeki Kadınlar" filmi.


Fellini; filmlerinde rol alan aktör/aktisrlerin seslerini kullanmalarına izin vermezdi. Oyuncularına dublaj sanatçıları seslerini ödünç verirdi. BU sayede yarattığı yabancılaşma efekti ile izleyicisini daima filminin dışında tutar, olay örgüsünün seyircisini fimden koparmasına izin vermezdi. İzlediğimiz filmin bazı yerlerinde Penelope Cruz'a başkası ses veriyor. Hem de yllar önce Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar filminde bu sefer Cruz'un canladırdığı Carmen Maura. Böyleliikle dramatik yapının zirveye çıktığı anda oyncu nihayet kendi sesi ile konuştuğunda sahnenin gücü artmış oluyor. En başından beri kendisini konuşuyor olsaydı bu efekti alamazdık. Üstelik yine Fellini'nin tekniğinden vazgeçilmiyor Cruz perdedeki görüntüsü üzerine konuşuyor, Senkronu tutmayan bir konuşmaya rağmen izleyici hem üst düzey oyunculuğun farkına varıyor hem de gerçek yaşam ile filmdeki görüntünün uyumu üzerine kafa yorabiliyor. Film ile hayat bir noktada birbirine değiyor, perdedeki kadın da, yaşamın içindeki kadında seslerin yer değiştirdiği anda arkalarını dönerek terk ediyorlar.     

Film bir kaç parçadan oluşuyor. 1992, 1994 ve 2008 yıllarında geçen bir takım olaylar, 1994 ve 2008 yılında çekilmiş bir belgesel film. 1994 yılında çekilmiş ancak başarısız olmuş bir film ve bu filmin 2008 yılında yeniden mAna tntajlanmış hali. 

Bütün oyuncular çok başarılı ancak Cruz konuşmadığı anlarda bile seyircisinin yakasını rahat bırakmayan bir oyuncu. Gelgitleri olan karakteri inanıdırıcı biçimde canlandırıyor. Özellikle Ibiza adasında; Salvador Dali'nin tablosunu andıran çarşaflarla örtülü iki sevgili sahnesini takip eden anlardaki soğuk kanlı, mutsuz, yanındaki adamdan duyduğu tiksintiyi gizlemeye çalışan ancak gizlemesine artık neden kalmadığını sanarak rahatlamış kadın. Bir kaç saniye içinde bu hisleri diyalog olmaksızın gözleri ile canladırması onu baarılı bir ooyuncu yapmaya yetiyor



Teması görmek olan bir filmi anlamak için önümüze sunulan parçaların her birini izledikten sonra zihnimzde birleştirerek anlamaya çalışmamız en doğalı. Parçalar filmin sonunda bribrini buluyor ve finalde söylenen söz "Başlanan her film mutlaka bitirilmelidir" seyircisinin içine yeniden en baştan izleme isteği düşürüyor. 

Kırık Kucaklaşmalar birlikte izlediğimiz, üzerine konuştuğumuz onuncu filmimiz oldu. Bir sonraki sohbetimiz 2006 yapımı bir Alman filmi olan " Das Leben der Anderen" (Başkalarının Hayatı) olacak. 

Nice filmlerde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın.  


Fotoğrafta Pedro Almodovar
oyuncularına filmin en önemli sahnelerinden birinde 
neler görmek istediğini anlatırken görülüyor.

12 Şubat 2014 Çarşamba

Next Floor

Kısa öykü, kısa film kardeşliği sinema kulübümüzün her toplantısına kısa öykü tadında bir kısa film armağan ediyor. Dün akşam izlediğimiz Denis Villeneuve'ün yönettiği "Next Floor" isimli çalışma bir çok öyküye ilham verecek cinsinden bir filmdi. Asansörlerde kullanılan bu ifadenin film için en uygun ad olduğu söylenebilir. Oburluk, açgözlülük, cehennem, kapitalizm vs. gibi isimler de verilebilirdi belki ancak verilen her ad ile kimliği değişecek bir filmdi izlediğimiz. 

Bilhassa kısa öykü yazmak isteyenlere ilham vadeden bu film aşağıda. 

İyi Seyirler. 






10 Şubat 2014 Pazartesi

İstanbul Kırmızısı: İtalyan Sineması'nın Ünlü İsminden Başarılı Bir İlk Roman

Ferzan Özpetek'in yazdığı ilk roman "İstanbul Kırmızısı" yönetmenin 1999 yılında tamamladığı "Harem Suare" filminden bir alıntı ile açılıyor:

"Şunu asla unutmayın; önemli olan hayatınızı nasıl yaşadığınız değildir. Önemli olan bunu kendinize ve özellikle de başkalarına nasıl anlatacağınızdır. İşte hatalarai acılara, ölüme bir anlam yüklemek sadece bu şekilde mümkün olur. "


Bu epigrafı okuyup da sayfayı çevirdiğiniz andan itibaren filmleridekine benzeyen rengarenk bir dünyanın içine düşüveriyorsunuz. Hayal ile gerçek, adam ile kadın arasında gidip gelen bölümlerin arasında tam o anda nerede olduğunuzun artık önemi kalmıyor. Okuyucu olarak bu gelgitin içinde, okudupunuz sayfa o anda hangi şehiri, hangi ülkeyi dile getiriyorsa o coğrafyanın tadına varmaya çalışıyorsunuz. Bir solukta okunan kitaplardan İstanbul Kırmızısı. Sahte, özenti laf kalabalıklarından; anlattığı öyküye zerre kadar faydası olamayan dolambaçlı kurgulardan hoşlananların uzak durması gereken bir kitap. Zira hiçbir şey anlatmıyor gibi görünmeyi başarırken, sadeliğin içindeki derinliği fark edebilenler için yazılmış bir eser. Son iki yılda okuduğum en aklı başında, meramını temiz, gereksiz teferruattan arınmış bir dille anlatma başarısını gösteren roman.


Peki bu romanı hangi ülkenin artı hanesine yazacağız? Elbette İtalyan Edebiyatı'nın.

Nasıl ki Joseph Conrad'ı (Józef Teodor Konrad Korzeniowski) Polonya Edebiyatı'na dahil edemiyoruz ürünlerini verdiği dilin edebiyatına hizmet etmiş sayıyoruz. Hatta nasıl ki Nobakov'un en önemli eserlerini İngilizce yazdığını, Salman Rushdie'nin İngilizce yazdığını biliyor ve onları doğdukları vatanın edebiyatçılarından ziyade ürün verdikleri dilin edebiyat ustalarının arasına katıyoruz işte aynen öyle.

Bu isimleri sıralarken Arthur Koestler'in çok dilliğine hayran olduğumu belirtmeden geçmek olmaz. Zira Macar yazar hem Almanca hem de İngilizce yazdığı eserleri ile Macar Edebiyatı'na dahil edemeyeceğimiz ürünleri ile dünyaca tanınan bir değer.

Yazmaya koyuldum madem bir kere, listeyi zenginleştirmeden durmak olmaz. Ha-Jin isminin olanca çinliliğine rağmen İngilizce ürünleri ile tanınan bir yazar. Bosnalı Aleksander Hemon'un The Lazarus Project kitabının kopardığı fırtınadan sonra İngilizce yazan bu yazarı Bosna Edebiyatı'na dahil etmek mümkün değil. Alman Edebiyatı'nın çok satarlarından ve en saygın uluslararası ödülleri toparlamış Emine Sevgi Özdamar ile Akif Pirinççi'yi anadillerinde yazmadıkları eserleri ile tanıyor tüm dünya. Gelelim Samuel Beckett'e en önemli eserlerini anadilinde değil de Fransızca yazmış bu yazar da Fransa'nın medar-ı iftiharlarından. Son olarak Nobel Ödüllü yazarlardan Joseph Brodski'ye değinmek isterim. O da birden fazla dilde yazmış bir usta. Şiirlerini Rusça, düz yazılarını İngilizce dillerinde kaleme alıyor. Bu haliyle de gereken edebiyat hanesine gereken ürünleri ile kaydediliyor.

Neden Ferzan Bey'in kitabına dair karalamamın altına bunları yazdığıma gelince; Elif Şafak'ı Türk Edebiyatına dahil etmeye çalışanların çabalarını cahilliklerine vermemdendir lafı bu biçimde uzatmam.

Evet... gelelim son cümleme...

İtalyan Edebiyatı'na ilgi duyanlar bu özenli çeviri ile dilimize kazandırılmış kitabı mutlaka okumalılar derim.   

7 Şubat 2014 Cuma

Abiler

-  Alo Abi?
- Aloğğğğğğğ?
- Selamınaeyküm abi.
- Aleyküm selam abi.
- Hayırlı cumalar abi
- Hayırlı cumeealar diyenlerin bol olsun abi
- Esas Abi'nin selamı var abi.
- Allah razı olsun abi
- Bilmukabele abi.
- Abi tirilyonlar abi.
- Hallederiz abi
- Çabuk ama abi. Esas Abi huysuzlanıyor abi.
- Hallederim yarın abi.
- Çıramızı yakar abi.
- Şimdik hallediyom abi.
- Allah razı olsun abi
- Allah Esas Abi'mize zeval vermesin abi
- Allah Esas Abi'mize daha fazlasını versin abi.
- Allah Esas Abi'mize verirken evlatlarına da yağdırsın abi.
- Essah dedin be abi.
- Yolluyom ordan yüz milyon taneydi demi abi?.
- He abi. Yolla abi, Bi zahmet abi.
- Hadi Allah'a emanet ol abi.
- Sen de abi. .
- Önce sen kapat abi
- Saygısızlık etmeyim abi.
- Gözünün yağını yirim abi.
- Aynı anda kapatak o zaman abi.


4 Şubat 2014 Salı

Sıkı Bir Scarlet Johanson Hayranı Bunları Bilmeli

1 - 22 Kasım 1984 tarihinde kentlerin kenti New York'ta doğdu. Bir ablası bir abisi bir de kendisinden üç dakika küçük ikiz erkek kardeşi var. İkizi ile 1996 yapımı "Manny  & Lo" isimli filmde beraber rol aldılar.

2 - Rob Reiner'in yönetiği North isimli filmde Laura isimli bir karakteri canlandırdığında dokuz yaşındaydı ve bu ilk filmi oldu. 

3 - Sinemada rüştünü ispat ettikten sonra sahneye de el attı. 2010 yılında sinemadan sahneye geçen en iyi kadın oyuncu dalında Arthur Miller oyunu olan "A View from the Bridge"deki rolü ile Tony ödülü kazandı.

4 -  Yetenekli bir sanatçının tek sanat dalına sıkışıp kalması haksızlık olur sözüne inanıyor olmalı ki, 2008 yılında bir şarkı hariç Tom Waitts şarkılarının yorumlarından oluşan ilk albümü "Anywhere I Lay My Hat" yayınlandı. Şarkılardan birinde David Bowie vokal yapıyordu. 

5 - İlk albümnün kazandığı başarı üzerine vakit kaybetmeksizin  2009 yılında Pete Yorn ile bir düet albümü çıkardı. "Break Up" isimli bu albüm de müzikseverlerin ilgisini cezbetti. Artık sesiyle konuk sanatçı olarak başka projelere destek veriyor. 

6 - Sadece yeteneği değil güzelliği ve cazibesi de ona çeşitli ünvanlar kazandırdı. Neler mi? 
- Yaşayan en seksi kadın, Esquire 
- Yılın Bebeği, GQ
-  Yılın En Seksi Şöhreti, Playboy

7 - Scarlet'in burnunun silip attığı bir kağıt mendili bulan bir hayranı ganimetini E-Bay'de satışa çıkardı. Açık arttırma kapandığında ödenilen tutar 5.300._ Amerikan Dolarıydı. Parayı cebe indiren hayranın elleri boş kaldı. 
(Tiksindiğinizi görür gibiyim, ama durun bitmedi.)


8 - Yalnızca Woody Allen, Sofia Coppola, Brian de Palma, Gordon Lewitt gibi yönetmenlere ilham vermekle kalmadı. Ressam Francesco Clemente hazırladığı bir tarot kartı serisinde "kılıçlar kraliçesi"ni ondan ilham alarak çizdi. Fransız pop grubu "The Teenagers" ondan esinlenerek bri şarkı yazdılar, parçanın ismi "Starlett Johanson". Looney Tunes Show çizgi filmine son eklenen karakterlerden birisinin ismi "Starlet Johanson" fiziki özelliklerini limden kopyaladıklarını yazmama gerek yok sanırım. :)

9 - Herkes onunla ilgili birşeyler yapar da, pop denince kalbi hop eden pop kraliçesi Katy Perry durur mu? "I kissed a girl" isimli liste başı şarkısını yazarken
ilhamı Johanson'dan aldığını cümle aleme beyan etti. 

Peki bunu duyan Scarlet'in tepkisi ne oldu dersiniz:

- "Ciddi misiniz? Çok hoş. Ama benim dudaklarımın zaten bir sahibi var."


Vatos

Etienne Jules-Merey

1 Şubat 2014 Cumartesi

İncelikler Yüzünden

Baktım böyle olmuyor, "İncelmem lazım" dedim.

İncelmek kolay değil,

Diyet kitabı ile başlamak lazım.

Açtım kitabı.

"Düşünsel Terapinin Kilo Vermedeki Gücü" başlığı, seçtiğim kitabın tam da bana göre olduğunu müjdeledi adeta.

Sonra...

Birkaç satır aşağıdaki

"İnce İnsanlar Nasıl Düşünür?" başlığına takıldı gözlerim.

Hayal etmeye çalıştım. Sahi nasıl düşünür öyle bir insan? Anımsamaya uraştım. Zira ben de inceydim. İpinceydim dahası.

Olmadı. Anımsayamadım.

Bu kafayla, kilo veremem, incelemem ben.

Kapattım kitabı.





Satılık diyet kitabı, 
hiç okunmamış...

Hey Fitz! Orada mısın? Hayraanın çok bu ara. Buralarda....