31 Aralık 2015 Perşembe

Yaşasın Barış, İnsan Hakları ve Demokrasi!

Bunların olmadığı yerde,
karanlığa doğru dolu dizgin giderken yani...
güzel bir yılı kucaklamaya dair dilekler insanın içini nasıl da acıtıyor.

26 Aralık 2015 Cumartesi

The Revenant

(Filmin öyküsüne çok az değinse de film izleme zevkinizi zedeleyecek bilgi içermez)

"Revenant" kelimesi İngilizce'de öldükten sonra yenden hayata dönmüş ya da bir yerden uzun süre ayrı kaldıktan sonra geri gelmiş kimse anlamlarını taşıyor. Film Michael Punke'nin yazdığı romanda yer alan yaşanmış bir olaydan kurguladığı bölümlerden alıntılanmış. İşin gerçekten yaşanmış kısmına baktığımızda filmin kelimenin iki anlamına da karşılık geldiğini görebiliyoruz: İz sürücü Hugh Glass 1823 yılında çıktığı uzun süreli bir av esnasında bir ayının saldırısına uğrar ve av arkadaşları tarafından ölüme terkedilir. Mühimmattı, yiyecek stoku alınmış Glass sürünerek 200 milllik yolu kat eder ve yeniden medeniyete kavuşur. Takip eden yıllar boyunca yaşadıklarına sebep olan herkesi birer birer avlar. (Romana dönüşmeden önce bu öykü Richard Harris'in baş rolünde göründüğü 1971 yapımı "Man in the Wilderness"de kullanılmıştı.) Filmin olay örgüsünün bir kısmına da kaynak olan yukarıdaki özet bir intikam filminin habercisi gibi dursa da yönetmen Iñárritu'nun derdi bir intikam öyküsü anlatmak değil. İnsanın, güçsüzlüğüne rağmen doğa karşısında yenik düşmemesini perdeye taşımak derdinde. Ama ne taşımak, görüntü yönetmeni Emmanuel Lubezki filmin en önemli kozu. Lubezki'yi cesur denemelerden kaçınmayan, daha önce denenememiş ne varsa göze sokmadan filme dahil ettiği çalışmalardan anımsıyoruz. Bunlar son on yılın en önemli filmleri arasında sayabileceğimiz The New World, Tree of Life, To the Wonder, Gravity, Birdman or The Unexpected Virtue of Ignorance var. Geçtiğimiz yılın en güçlü, deneysel işlerinden biri olan Birdman'in ardından Iñárritu ile bir araya gelmeleri yine iyi sonuç vermiş. 

Iñárritu, DiCaprio ve Lubezki sette

Film gerçek ve düşün iç içe geçtiği sahnelerden oluşuyor, düş izlenimi yaratan gerçek sahneler de var. Baş karakterin şuurundaki dalgalanmaları düşünürsek bu anlatım biçimi en doğru seçim diyebiliriz. Filmde doğa olanca güzelliği ve acımasızlığı ile baş rollerden birine sahip. 1800'lü yılların başında ıssız, karlı ormanlardayız, doğa kadar ormanların sakinleri de vahşi. Bir anlık dikkatsizlik, öngörüsüzlük tamiri imkansız gelişmelere yol açabilir. Bu gibi yerlerde Hugh Glass gibi adamların varlığı çok önemli. Film bir rüya ile açılıyor ve hemen ardından hızlı biçimde kimin kimi öldürdüğünü seçemediğimiz bir vahşet seremonisi ile devam ediyor. Filmin o dakikalarından itibaren anlıyoruz ki filminin baş oyuncularından bir diğeri de kamera, alışılmadık genişlikte bir kamera oyuncuların bedenine neredeyse yapışmış vaziyette oradan oraya atlıyor ancak ön planda ne olursa olsun arka planda daima dingin doğa görüntüler var. O kadar yaklaşıyor ki, bazen oyuncuların nefesi kamerayı buğulandırıyor, dövüş sahnelerinde kan bulaşıyor, ya da bazen kamera düşenlerle beraber uçurumdan aşağı yuvarlanıyor. Oyuncuların zorlandığı doğa koşullarında kameranın zahmetsizce yapda kayar gibi oradan oraya hareket edebiliyor olması perdeye yansıyan her bir görüntüye dair milimetrik hesaplar yapılmış olduğunun göstergesi. 



The Revenant'da diyaloğa fazla yer verilmiyor, İngilizce, Fransızca ve en çok da Kızılderili dillerinden biri konuşuluyor. İzleyicisini birdenbire bir ölüm kalım mücadelesinin içine atan filmin finaline vardığınızda iki buçuk saati aşan sürenin nasıl çabuk sona erdiğine şaşıyorsunuz. 



Film başından sonuna senaryodaki sıraya sadık kalınarak 80 günde görüntülenmiş. Kanada'da başlayan çekimler karın erimeye başlamasıyla tatil edilmiş. Bir süre sonra coğrafi benzerlikler göz önüne alınarak set Arjantin'e taşınmış. 



Leanorda DiCaprio fiziksel dayanıklılık gerektiren rolü bugüne kadar kendisinde görmediğimiz bir sahicilikle canlandırıyor. Rolü fazla konuşma gerektirmese de - kaldı ki konuştuğu bölümlerde duymaya alışık olduğumuz DiCaprio sesinden eser yok - beden dili bu filmde çok önemli. 



Bizler rahat koltuklarımıza kurumuş film izlerken, kahraman duygusal ve fiziksel zorluklardan geçer ve bir sonuca ulaşır. Bu acı dolu sahneler çoğunlukla seyirciyi manipüle etmek için filme yerleştirilmiş duygusal oyuncaklardır. Yalnızca önemli filmler izleyicisine hayali bile zor olanları zahmetsizce aktarmayı başarabilir. The Revenant'ı diğer filmlerden farklı kılan her bir görüntünün gerektiği için ve gerektiği kadar izleyiciye gösteriyor olması. Alejandro Gonzalez Iñárritu'yu yönetmen olarak diğerlerinden farklı kılansa böyle bir filmi izledikten sonra izleyicisinin perdede gördüklerinden ötürü yorgun hissetmiyor oluşu. 




The Revenant - 2016

Yönetmen: 
Alejandro González Iñárritu

Senaryo: 
Michael Punke'nin aynı adlı romanından, 
Mark L. Smith ile Alejandro González Iñárritu

Oyuncular:
Leonardo DiCaprio, 
Tom Hardy, 
Domnhall Gleeson, 
Will Poulter, 
Paul Anderson

Görüntü Yönetmeni: 
Emmanuel Lubezki 

Kurgu: 
Stephen Mirrione 

Müzik: 
Ryûichi Sakamoto, 
Bryce Dessner, 
Carsten Nicolai

Meraklısına Linkler:


19 Aralık 2015 Cumartesi

Gürültü

Ne çok gürültü var değil mi? İnsanlar gürültünün nereden geldiğine bakıyor sadece. Kimileri gürültüyü güç ve haklılık sanarak kaynağına uzaktan bakıyor, kimileri de yanına ilişip sığıntı bir yaşam sürmeyi tercih ediyor. Oysa gürültünün nedenine baksalar, altında yatanı görmeye çalışsalar tüm yaşamları değişecek. Kirlilikten, yalandan, dolandan, kötülükten arınmış bir gelecekleri olacak. İnsanlar gürültüyü kötü yanlarını gizlemek için kullanıyorlar. Gürültünün gizlediklerini teşhis edebilen azınlık sessizliği tercih ediyor. 

Gürültü türlü biçimlerde çıkıyor karşımıza. İçtenliğini yitirmiş insanlar görsel ya da işitsel gürültülerinin ardına bir şeyler gizleme telaşında. Sizin gürültünüz de bitmek tükenmek bilmeyen konuşmalarınız. Ancak diğerlerinden farklı olarak çevrenizde size gerçekten değer veren insanların mevcudiyetine inandıkları ama sahibi tarafından yok olmaya çoktan mahkum edilmiş; temiz, duru, yalanı, dolanı olmayacak insanı bir gürültü yığını altında bırakıyorsunuz. Güzel bir dünyaya dair söylediğiniz tüm sözleri gürültü yapan şey söylediklerinizin tam tersini hayata geçiriyor olmanız. Eleştirdiğiniz sistemin tam göbeğine yerleşmiş, sistemin bütün numaralarını bir kez de siz yerine getiriyorsunuz. En başta kendinize ihanet ediyorsunuz. Budur zaten kişiyi iyi bir insan olma yolundaki rotasından zahmetsizce koparıp alan. Siz her sabah yüreğinizde bir itiraz ile uyanıyor ama başınızı yastıktan kaldırdığınız anda gürültücü insanların dolambaçlı yollarına sapıyorsunuz. Tahammülü güç bir koronun çıkardığı ahenksiz seslerden biri oluyor, gürültüyü güçlendirmelerine yardım ediyorsunuz.

Resim: Dirk Dzimirsky'nin White Noise adlı çalışmadından, D.M.