20 Mart 2017 Pazartesi

Biraz da Anımsayalım...

İnsanları birbirine düşürerek yönetme takttiği uzun seneler önce iflas etti. Kendimizi kullandırmayalım, Ne kadar güzel ve gönlü zengin insanlarla dolu bir ülkede yaşadığımızı anımsayalım.


12 Mart 2017 Pazar

Sen Survivor İzlerken

Aranan seçim öncesi mağduriyeti kendi seçim arifesindeki lale bahçesinde bulundu. Hem de Petrol Ofisi'nin yeni sahibinin belli olduğu günlerde. İç politikada manevra yapacağım derken dış politikada feci çizdirdik. Bütün bunların hesabını kim ödeyecek pek sayın Survivor izleyicileri?



Meraklısına Linkler

8 Mart 2017 Çarşamba

"Forushande" Yahut Yönetmenin Sansürle Hesaplaşması

Asghar Farhadi günümüz İran sinemasının özgün yönetmenlerinden. Yerelden hareketle farklı ülkelerden sinema izleyicisine ulaşabildiği gibi, öykü gerektiğinde anadil engelinden de sıyrılmayı başarmış bir sanatçı. Onu "Shah-re Ziba", " Darbareye Elly", " Jodaeiye Nader az Simin" ve "Le Passé" filmlerinden tanıyoruz. Tiyatro geçmişinin filmlerindeki oyuncu performanslarının üst düzeyde olmasına katkısı büyük. 

Farhadi bu filminde Emad ve Rana adlı bir çifte çeviriyor kamerasını. Emad gündüzleri bir okulda edebiyat dersleri verirken eşi Rana evi çekip çevirmekte. Akşamla beraber, çift bir tiyatro kumpanyasında oyuncu kimliklerine bürünüyorlar. Arthur Miller'in "Satıcı'nın Ölümü" adlı eserini sahneleme hazırlığındalar. Willy Loman rolünü Emad, eşi Linda'yı ise Rana canlandırıyor. Loman özgüveni zayıf, dengesiz, kendi geçmişine dair uydurduğu yalanlarla bugünü yaşamaya çalışan, çalışmaktan bitab düşmüş bir küçük adamdır. 

Film Rana ile Emad'ın yaşamından tiyatro oyunundan birbirine koşut anlar ile ilerliyor. Çift bir apartman dairesinde yaşamaktadır: dışarıdan bakınca güçlü bir bina gibi görünmekteyse de gecenin bir vakti komşu arazide kazı yapan bir araç ağır hasara yol açar. Apartman sakinleri kapı kapı dolaşıp birbirlerini ikaz ederek evi acele içinde boşaltırlarken, Emad pencereden dışarıya bakar ve toz duman içerisindeki telaşa, neyin neden olduğunu görür. Tam o anda camda çatlaklar oluşur. Filmin başlarındaki bu sembolik çatlak çiftin başına geleceklerin işaretini vermektedir. Birbirine sevgi ve anlayışla bağlı görünen bu genç çift yaşamak üzere oldukarı darbeden sağ salim çıkmayı başarabilecek midir? Film bu sorunun yanıtını ararken izleyiciyi modern İran'a özgü bir çok halden geçirir. Kentler süratle beton yığınına dönüşürken, halk eskinin yerine konanları yadırgamaktadır. 



Sahnelenen oyunda adı asla verilmeyen hafif meşrep komşuları Lomanların banyolarını kullandıktan sonra; Rana'nın kendilerinden önce evde yaşamış olan adsız kadının banyosunda yıkanma hazırlığını izliyoruz. Akabinde yaşanan şiddeti farklı ipuçlarını birleştirerek tahmin etmek izleyiciye düşüyor ve Rana daha fazla mağdur olmamak için yaşadığı saldırıyı polise bildirmemeyi seçiyor. Zira beton yığınları ile çevrelenmiş kadının yeri daima bir kaç kişinin iki dudağı arasındadır.


İran toplumunda kadın köşeye sıkışmıştır ancak bazen, kendi etrafına örülen çemberin kurallarını kullanarak istediklerini pasif direnişçi yöntemler ile elde edebilmektedir. Minibüsteki kadının Emad tarafından taciz edildiği intibaını yaratarak yolculuğa ön koltukta devam etmesi gibi. 

Polise gitme konusunda zaten gönülsüz olan Emad planını yapmıştır: kendi adaletini kendisi sağlayarak komşuların imalı sözlerinden ve bakışlarından kurtulmayı deneyecektir. Oysa ki böyle bir toplumda kurban ile avcının rolleri sürekli değişmektedir. 

Abbas Kiyarüstemi 1997 yılında verdiği bir ropörtajında en büyük kırgınlığı batılı gazetecilerin sansüre dair duyguları sorulduğunda duyduğunu ifade etmişti. Ona göre sansür hayatın her alanında ve her ülkede farklı biçimlerde vardı ve yalnızca devlet ile özdeşleştirmemek gerekiyordu. İranlı sanatçılar sansürü hem hayatın her bir alanında, hem de devletin nefesi olarak enselerinde hissettikleri için bir şeyi başka türlü ifade etmenin yollarını doğal olarak öğreniyorlardı. 

Her bir anı ve öğesi tartılarak yerleştirilmiş olan bu filmde sansürün türlerini anlatan anların sayısındaki bolluğa bakarak bu filmde Farhadi'nin filminin baş karakterlerinden bir tanesinin sansür olduğunu ve film boyunca sansürle hesaplaşmasının bitmediğini pekala söyleyebiliriz. Satıcı'nın Ölümü artık seyirci önüne çıkmıştır, oyunculardan bir tanesi sansür heyetinin bir sonraki oyunu izleyeceğini ve muhtemelen bazı konuşmaları çıkaracağını söyler. Emad sınıfta İnek adlı klasik öyküyü okur ve birkaç gün sonra öyküden uyarlanan film gösterilir. Şah zamanında filmde anlatılana benzer mutsuz köylülerin İran'da bulunamayacağı gerekçesi ile film sansüre uğramış, filmde emeği olanlar güç durumlarda kalmıştır. Ancak Humeyni döneminde aynı film İran sinemasının önemli ürünlerinden bir tanesi sayılmıştpr. Sansüre uğrayan bir eser daha sonra takdir görebilmektedir. Sınıfta uyuklayan öğretmen çocukların kendisisini uyurken cep telefonu ile kaydetmiş olabilecekleri vehmine kapılınca kaydı bularak, silmeye uğraşır. Telefonda kayıtlı bir filmi silmek de sansür olarak okunmalıdır. Sansürün en kötüsü aslında oto sansürdür. Çocuğun babasının öldüğünü herkesin bilmemesi sansürdür. Çifte evini veren oyuncu arkadaşlarının daha önce evde oturan kadının kimliğini (muhtemelen diğer oyuncu kadın) gizli tutması da sansürdür. Rana'nın uğradığı saldırının dozu ile verdiği tepkinin dozu karşılaştırıldığında; başına anlattığından çok daha korkunç bir şeyin geldiği anlaşılmaktadır. Rana'nın çevresindekilerin kendisine bakışının değişeceği endişesi ile başına gelenleri sineye çekmesi sansürün en korkunç boyutlarından bir tanesini gösterir izleyiciye. Kadın uğradığı tecavüzü kendine bile itiraf edemeyecek kadar mağdurdur. Rana'ya saldıran adamın ailesinden gizli sürdürdüğü yaşamı da ayrı bir sansürün sonucudur. Yönetmen de kendi oto sansürünü yapmış öyküsünün can alıcı anlarından bir tanesini seyircisinin gözlem gücüne, parçaları birleştirme yeterliliğine bırakmıştır. 



Farhadi sinemasının tipik özellikleri bu filmde de mevcut: provalar ile desteklediği belli doğallığı yakalamış oyunculuklar; merdivenlerden inen, çıkan kamera; camların arkasından birbirine bakan, gözetleyen insanlar; arabaların arasında gezinen kamera, oyuncuların arkasından takip eden uzun hareketli planlar. Olay örgüsünde yaratılan boşlukların seyirciyi filmin öyküsünü tamamlamaya davet eder hali epeydir özlenen bir anlatım tarzı. Başarılı bir çok an barındırmasına ve iyi düşünülmüş senaryosuna rağmen bu filmin Farhadi'nin en iyi filmi olduğunu söylemek mümkün değil, zira filmde o kadar fazla katman var ki öykünün sarkmasına yol açıyor. 



Filmin görünürdeki öyküsünün üzerinde sansür sinsi bir gölge gibi gezinmekte. Sansürün katmanlarını sorgulayıp, kaldırdıkça esas anlatılanın ne olduğunu görmek mümkün olmakta. Ben bu filmi yönetmenin sansür ile olan bütün meselelerini izleyicisi ile paylaştığı bir iç dökme filmi olarak gördüğümü söylemeliyim. 

Film oyunculuklar, senaryo ve yönetmenlik açısından birçok prestijli yarışmadan ödüllerle ile dönse de, son aldığı, Amerikan Film Akademisinin vermiş olduğu "yabancı dilde en iyi film ödülünü" siyasi iradenin yakın bir zamanda çıkarmış olduğu ayrımcı bir kanuna verilen bir tepkiden ibaret gördüğümü not düşmeliyim. 

Not: Bu filme dair çok yazıldı ancak filmi izlerken farkına vardığım birçok noktaya ne yerli ne de yabancı basında henüz yer verilmediği için bir kenarda not olması maksadı ile kendi değerlendirmemi yazmak istedim)
Forushande - 2016
Yönetmen, Senarist: 
Asghar Farhadi

Oyuncular: 
Taraneh Alidoosti, 
Shahab Hosseini

Görüntü Yönetmeni: 
Hossein Jafarian

Kurgu: 
Hayedeh Safiyari

Müzik: 
Satta Oraki

Meraklısına Linkler:

7 Mart 2017 Salı

Feud: Bette & Joan

Geçtiğimiz yıllarda, Joan Crawford ile Bette Davis arasında içlerinden birinin ölümü ile bile sona ermemiş köklü husumetten ve bu dinmeyen düşmanlığa rağmen kariyerlerinin tepetaklak inişe geçtiği dönemde iki yıldızın "Whatever Hapened to Baby Jane?" filminde bir araya getirilmesinin yarattığı fırtınalardan ve filmin yapımcıları tarafından bile öngörülememiş süksesinden bu blogda bahsetmiştik. Feud adlı dizi film, Joan Crawford ve Bette Davis'in "Bebek Jane'e ne oldu?" filminin çekim süreci ve sonrasında yaşadıklarını 60'lı yıllarda Hollywood'da kadın yıldız olmak alt teması etrafında inceden anlatan bir dizi film. İlk bölümü başlayıncaya kadar hayal kırıklığı ihtimalini içimde taşımama rağmen daha ilk dakikalarında endişeye mahal olmadığı ortaya çıktı. Tabii ki bunda dizinin yapımcıları arasında Nip/Tuck, Glee, Americab Horror Story, Scream Queens, American Crime Story gibi dizilerin de arkasındaki isim olan Ryan Murphy'nin önemli payı var. Birinci, ikinci ve beşinci bölümlerin yönetmenliğini yaptığı gibi senaryo çalışmalarında da yer almış. 



67 yaşındaki Jessica Lange 57 yaşındaki Joan Crawford'u, ona daha önce "Mommie Deraest" filminde hayat vermiş olan Mia Farrow'dan daha özenli canlandırırken; 70 yaşındaki Susan Sarandon fiziksel benzerliğin ardına sığınmaksızın başarılı bir vücut dili kullanımı ile 54'ündeki Bette Davis'i canlandırıyor. Üstelik Davis'e özgü tonlamaları çok kolay bir iş yapar gibi doğallıkla verebiliyor. Rakibesine asla sahne adı ile hitab etmeyen, ona sürekli asıl adı Lucille ile seslenip, alameti farikası olan vatkaları ile sürekli dalga geçen Bette Davis'in bölmün sonlarına doğru Bebek Jane'e dönüşümü Sarandon'un o ana kadar ki abartısızlıı sayesinde inanılır kılınmakta. Günümüzün iki önemli yıldızının başrollerini üstlendiği dizideki yan rollerde de onlardan geri kalmayacak yıldızlar var: 
Kathy Bates
Katherine Zeta Jones
Sarah Paulson
Judy Davis
Alfred Molina
Stanley Tucci


İnce bir mizah diline sahip senaryosu, başarılı oyunculuklar ve özenli dönem çalışması ilk bölümde dikkati çeken kuvvetli unsurlar. Böyle olunca da Hollywood'da kameraya yansımayanların öyküsü diye de adlandırabileceğimiz sekiz bölümlük dizi 2017 senesinin sürpriz çalışmalarından. 



Kamera arkasında olan bitene ilgi duyan herkese bu diziyi öneririm. Eminim ki diziyi izleyecek olanlar farklı bir korku filmi denemesi olan "Whatever Happened to Baby Jane?"e ve söz konusu filmin gördüğü ilgi üzerine kotarılmış "Hush, Hush Sweet Charlotte"a da kayıtsız kalmayacaklardır.


Meraklısına Linkler: